13 Mayıs 2015 Çarşamba

İşe Giriş Bildirgesi Aynı Gün Yapılır.

- Yeni SSK dosyasıılışlarında,
- İnşaat işi yapan firmalarda,
- Resmi tatil ertesi gününde,
- Hafta tatili ertesi gününde. (Pazartesi günü)
- Taşeron olarak ana firmaya alt SSK dosyasıılışlarında aynı güne işe giriş yapılması mecburidir.

İadesi Talep Edile( Bile )cek KDV

Bu Tebliğin kapsamına giren işlemler nedeniyle iadesi talep edilebilecek tutar, 3065 sayılı Kanunun (11/1-b), (11/1-c), 32, geçici 26, geçici 29 ve geçici 30 uncu maddeleri ile 6111 sayılı Kanunun geçici 16 ncı maddesi ve 213 sayılı Kanunun 120 nci maddesi hükümleri uyarınca, her bir istisna türüne ilişkin düzenlemeler veya öngörülen/belirlenen esaslar çerçevesinde, aşağıdaki şekilde hesaplanır.

1. İŞLEMİN BÜNYESİNE GİREN KDV (YÜKLENİLEN KDV)
İadesi gereken KDV’nin hesabında, esas itibariyle, fiilen iade hakkı doğuran işlemlerin bünyesine giren ve indirilemeyen KDV tutarları dikkate alınır.
İşlemin bünyesine giren KDV’nin iadesinin öngörüldüğü (yüklenilen vergi farkının iadesi durumu dışında ihraç kayıtlı teslimlerde ve istisna uygulaması olarak verginin önce ödenip sonra iadesinin öngörüldüğü uygulamalar hariç) istisna uygulamalarından kaynaklanan iade taleplerinde, aşağıda belirtilen hususlar çerçevesinde yüklenilen KDV hesabı yapılır.

1.1. Kapsam
İşlemin bünyesine giren KDV (yüklenilen KDV); kısmi istisna uygulamasında indirim hesaplarından çıkarılacak KDV tutarını, tam istisna uygulamasında ise iade talep tutarını belirlemek bakımından önem taşır.
İşlemin bünyesine giren KDV; teslim işlemlerinde malın üretimi, iktisabı, muhafazası ve teslimi, hizmet işlemlerinde ise ifa edilen hizmetin meydana getirilmesi ile doğrudan veya dolaylı olarak ilgisi bulunan harcamalar nedeniyle yüklenilen KDV’den oluşur.
Bu vergilerin, iade hakkı doğuran işlemlerin gerçekleştiği dönemde ortaya çıkmış olması şart değildir. İade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği dönemden önce yukarıda belirtilen alımlar-giderler nedeniyle ödenen/borçlanılan vergiler de bu tutara dahildir.
KDV iadesi uygulamasında temel prensip, bir dönemde gerçekleştirilen iade hakkı doğuran işlemlerin bünyesine giren vergilerden indirimle giderilemeyen kısmın iadesi olup, Kanun hükümlerine göre vergiye tabi işlemlerle iade hakkı doğuran işlemlerin bünyesine giren KDV, gerçek miktarları itibariyle ayrı ayrı hesaplanır. Yüklenilen bu vergilerden indirim konusu yapılamayan KDV, iade hakkı doğuran işlemin bünyesine giren miktarla sınırlı olmak üzere iade konusu edilebilir, kalan kısım ise sonraki dönemlere devredilir. Böyle bir hesaplama veya ayrım yapılmadan, iade hakkı doğuran işlemin bedeli ile genel vergi oranının çarpımı suretiyle bulunacak KDV tutarının iadesi mümkün değildir.
İade hakkı doğuran işlemler için yüklenilen vergiler, öncelikle indirim konusu yapılacaktır. İndirimle giderilemeyen bir miktarın kalması halinde ise, kalan tutar iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği dönemde iade edilecek vergi olarak dikkate alınabilir.
Ancak, bir vergilendirme döneminde iade konusu yapılabilecek vergi (azami iade edilebilir vergi) Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından kabul edilebilecek durumlar haricinde, o dönemdeki iade hakkı doğuran işlemlere ait bedelin %18'i (genel KDV oranı) olarak hesaplanan miktardan fazla olamaz.

1.2. İşlemin Bünyesine Giren Verginin Hesabına Dahil Edilebilecek Unsurlar
Yüklenilen KDV, iade hakkı doğuran işlemle ilgilendirilebilen alış ve giderler, genel imal ve genel idare giderleri ile ATİK için yapılan harcamalara ilişkin KDV’den oluşur. İade hakkı doğuran işlemle ilişkilendirilebilen normal alış ve giderler ile genel imal ve genel idare giderlerinden bu dönemde gerçekleştirilen işleme isabet eden pay, aşağıda yer alan açıklamalar dikkate alınarak hesaplanır. 
Buna göre, işlemin bünyesine giren KDV tutarı;
(1) iade hakkı doğuran işlemlerin doğrudan girdisini oluşturan mal ve hizmetler,
(2) iade hakkı doğuran işlemin gerçekleştiği döneme ilişkin kira, telefon, kırtasiye, posta, ulaşım, konaklama, akaryakıt, elektrik, su, büro malzemeleri, muhasebe, reklâm, temizlik malzemeleri, kira vb. genel imal ve genel idare giderlerinden iade hakkı doğuran işleme isabet eden kısım,
(3) ATİK’in alımı
nedeniyle yüklenilen KDV’den oluşur.
İade tutarının hesaplanmasında, önce işlemin bünyesine doğrudan giren harcamalar nedeniyle yüklenilen KDV dikkate alınır, daha sonra ilgili dönem genel yönetim giderleri için yüklenilen KDV’den pay verilir. Bu şekilde hesaplanan tutarın, azami iade edilebilir vergi tutarının altında kalması halinde, en fazla aradaki farka isabet eden tutar kadar ATİK’ler dolayısıyla yüklenilen KDV’den iade hesabına pay verilebilir. İade hakkı doğuran işlemle ilgisi bulunmayan giderler dolayısıyla yüklenilen KDV, iade hesabına dâhil edilmez.
Mükellefler, iade hakkı doğuran işlemlerle ilgili olarak yüklendikleri KDV’yi doğru olarak hesaplamak zorundadırlar. 213 sayılı Kanunun 275 inci maddesine göre kayıtlarını maliyet muhasebesi esasına göre tutan mükellefler, yüklendikleri KDV’yi aynı ilkeler ışığında hesaplamalıdır. Bu çerçevede, genel imal ve genel idare giderlerinden mamule verilen payın hesabında hangi usul kullanılıyor ise bu giderler dolayısıyla yüklenilen KDV’nin hesabında da aynı usul kullanılır.
ATİK’i kısmen veya tamamen iade hakkı doğuran işlemlerde kullanan ve iade talebinde bulunan mükellefler, iade hakkı doğuran işlem için yüklendikleri KDV içindeki ATİK’lere ilişkin iade edilecek kısmı, Tebliğin (III/A/1.3.) bölümüne göre hesaplayarak iade hesabına dahil edebilir.
"Yüklenilen KDV" bulunurken, mükellefin yüklenilen toplam vergileri içinde, o dönemde gerçekleştirilen iade hakkı doğuran işlemlere isabet eden kısım hesaplanır. Bu hesaplama sonucu bulunacak vergi, beyannamenin ilgili satırlarında beyan edilir.
Tarh zamanaşımı öncesi dönemlere ilişkin alım ve giderler nedeniyle yüklenilen KDV, iade konusu yapılacak tutarın hesabında dikkate alınmaz.
Ayrıca, indirim konusu yapılan dönem ve sonraki dönemlerde ödenmesi gereken KDV beyan edilmiş olması ya da devreden KDV olmaması hallerinde, ödenmesi gereken KDV beyan edilen ya da devreden KDV olmayan dönem ve öncesinde, iade hakkı doğuran işlem dolayısıyla yüklenilen KDV tutarları indirim yoluyla telafi edildiğinden iade hesabına dahil edilmez. Ara dönemlerde yüklenilen KDV, devreden KDV karşılaştırması yapılarak, devreden KDV beyanı bulunmakla birlikte, söz konusu dönemlerde yüklenilen KDV tutarından düşük olması halinde küçük olan tutar iade hesabına dahil edilebilir.
İmalatçıların KDV iade hesaplamalarında, kapasite raporlarındaki üretim kapasiteleri ve hammadde girdileri esas alınır. İmalat kapasitesinin teyit ve tespiti, vergi dairesi müdür yardımcısı refakatinde mükellefin kayıtlı olduğu meslek odası aracılığıyla (oda tarafından yetkilendirilen teknik personel aracılığıyla) yerine getirilir.

1.3. Amortismana Tabi İktisadi Kıymetlerde İade Uygulaması
Faaliyetleri kısmen veya tamamen "iade hakkı doğuran işlemlerden oluşan mükelleflerin ATİK için ödedikleri vergilerin iadesi mümkün bulunmaktadır. Kanunun 32 nci maddesi kapsamındaki işlemler dolayısıyla yüklenilen vergiler, indirimin mümkün olmaması halinde mükellefe iade edilebilir.
ATİK nedeniyle yüklenilen vergilerden, söz konusu iktisadi kıymetlerin iade hakkı doğuran işlemlerde kullanılması kaydıyla, iade hesabına pay verilebilir. Söz konusu iktisadi kıymetlerin bizzat mükellef tarafından imal ve inşa edilmesi halinde ise, imal ve inşa sırasında yüklenilen vergilerden, bu kıymetlerin aktife alındığı ve iade hakkı doğuran işlemlerde fiilen kullanılmaya başlandığı dönemden itibaren iade hesabına pay verilebilir.
ATİK dolayısıyla yüklenilen vergilerden iade hesabına pay verildiği durumda, bir vergilendirme döneminde iade edilecek vergi, o dönemdeki iade hakkı doğuran işlemlere ait bedelin %18'i olarak hesaplanan miktardan fazla olamaz.
ATİK’lerin işletme aktifine girdiği dönem ve bu kıymete ait KDV’den iade hesabına pay verildiği dönem arasındaki, sonraki döneme devreden KDV tutarları iade hesabına aktarılacak tutarın belirlenmesinde dikkate alınır.
Aradaki dönemlerden herhangi birinde devreden KDV’nin söz konusu KDV tutarından düşük olması halinde, devreden KDV tutarı kadarlık kısım iade hesabına dahil edilebilir.
Aynı şekilde, iktisadi kıymet nedeniyle yüklenilen KDV’den iade hesabına pay verilmesinden sonra, bu kıymete ilişkin kalan KDV tutarı ile ilgili olarak da yukarıda belirtilen hususa göre işlem tesis edilir.
ATİK’lerin işletme aktifine girdiği dönem ile bu kıymete ait KDV’den iade hesabına pay verilmek istenen dönem arasındaki herhangi bir dönemde “Ödenmesi Gereken KDV” beyanının bulunması halinde, iade hesabına pay verilemez.
3065 sayılı Kanunun (11/1-c) ve geçici 17 nci maddeleri kapsamında ihraç kaydıyla alınan mallar için hesaplanan KDV, ihracatçı tarafından ödenmediğinden, ihracatçı mükelleflerin bu mallar nedeniyle doğrudan yüklendikleri bir KDV de bulunmamaktadır. Ancak, söz konusu malların temini dolayısıyla KDV yüklenimi olmayan ihracatçının, genel giderler ve ATİK’lerden bu işleme düşen payın iadesini talep etmesi mümkün bulunmaktadır.
İhracatçının genel giderler ve ATİK nedeniyle yüklendiği KDV için iade talebinde bulunabileceği KDV tutarı, ihracat bedeline genel vergi oranı uygulanması sonucu hesaplanan tutar ile ihraç kayıtlı teslim bedeli üzerinden hesaplanan KDV arasındaki farkı aşamaz.
İhraç kayıtlı satın alınarak ihracatı gerçekleştirilen mallar nedeniyle yüklenilen KDV tutarının hesabına ATİK’ler dolayısıyla yüklenilen KDV’nin de dahil edilmek istendiği hallerde, iade hesabı aşağıdaki şekilde yapılır.
(1) İhracat bedeline genel vergi oranı uygulanması suretiyle bu ihracat nedeniyle iade edilebilecek azami vergi miktarı bulunur.
(2) Gerçekleştirilen iade hakkı doğuran işleme ilişkin mal ve hizmet alışları nedeniyle yüklenilen KDV tutarı ile diğer genel giderler dolayısıyla yüklenilen KDV tutarı toplanır.
(3) Bu tutara, ihracatçı tarafından ödenmeyen ancak ihraç kayıtlı teslimi yapan mükellef tarafından hesaplanarak faturada gösterilen KDV tutarı eklenir.
(4) Bu şekilde hesaplanan tutar ile ihracat teslimi üzerinden genel vergi oranına göre hesaplanan KDV tutarı kıyaslanır.
(5) İhracat teslimi üzerinden hesaplanan KDV tutarı lehine bir fark olması halinde, ATİK nedeniyle yüklenilen KDV’nin sadece bu farka isabet eden kısmı bu dönemde iade hesabına dahil edilir. Diğer bir ifade ile bulunan tutar, ihracatçı tarafından genel giderler veya ATİK nedeniyle iade konusu yapılabilecek KDV'nin üst sınırını oluşturur.
İhraç kayıtlı teslim bedeli üzerinden hesaplanan KDV’nin iade olarak talep edilemez. Bu tutar sadece, ATİK dolayısıyla iade edilecek KDV’nin hesaplanması için kullanılır.
ATİK’ler nedeniyle yüklenilen KDV tutarlarının iade konusu yapılamayan kısmı, sonraki dönemlerde gerçekleştirilecek iade hakkı doğuran işlemlere ilişkin iade taleplerinde yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda iade hesabına dahil edilebilir.

1.4. YMM KDV İadesi Tasdik Raporu Hazırlanması Hizmetine Ait KDV
YMM KDV İadesi Tasdik Raporu ücretleri, iade hakkı doğuran işlemle ilgili bir giderdir. Bu nedenle, KDV iadeleri dolayısıyla düzenlenen Tasdik Raporları dolayısıyla yüklenilen KDV’nin indirim yoluyla telafi edilememesi halinde, ilişkin olduğu iade hakkı doğuran işleme ait yüklenilen KDV hesabına dahil edilmek suretiyle iade konusu yapılabilir.

1.5. İhracat Teslimlerine İlişkin Komisyonlar Dolayısıyla Yüklenilen KDV
Turizm acente, rehber ve benzerlerince turist kafileleri alışveriş etmeleri için belirli dükkânlara/mağazalara götürülmekte ve bu hizmet karşılığında söz konusu satıcı işletmelerden komisyon geliri elde edilmektedir. Satıcı işletmeler, turistlerin siparişlerini topluca serbest bölgeye veya diğer bir ülkeye ihraç etmekte ve buralardan yapılan dağıtımla siparişler turistlere ulaştırılmaktadır.
Turizm acente, rehber ve benzerlerinin turist kafilelerini alışveriş etmeleri için belirli dükkânlara/mağazalara götürmeleri karşılığında bu işletmelerden aldıkları komisyonlar, ihracat işlemlerinin bünyesine giren "genel gider" mahiyetinde bir harcama olduğundan, komisyonlar nedeniyle yüklenilen KDV tutarları, indirim yoluyla telafi edilememeleri halinde aşağıdaki açıklamalar çerçevesinde ihracatçılara iade edilebilir.
İhracat işlemlerinden kaynaklanan iade talep tutarının hesabında, bu tür komisyon harcamaları nedeniyle hesaba dahil edilecek pay, ihracat bedelinin %25’i üzerinden hesaplanan KDV tutarından fazla olamaz. Bu hesaplama her takvim yılının Ocak ayından başlamak üzere yıl sonuna kadar kümülatif olarak yapılır ve izleyen yılda hesaplamaya yeniden başlanır.

2. İHRAÇ KAYDIYLA TESLİMLERDE İADE EDİLEBİLECEK KDV
2.1. İade Tutarı
3065 sayılı Kanunun (11/1-c) ve geçici 17 nci maddelerinde düzenlenen tecil-terkin uygulamasında, malın ihracatçıya teslim bedeli üzerinden hesaplanan verginin tecil edilemeyen kısmı talep edilmesi halinde, satıcıya iade edilir.
 Kanunun (11/1-c) maddesinin son paragrafında, iade edilecek KDV miktarının mükellefin ilgili dönem beyannamesinde yer alan bilgilerle mukayese edilmek suretiyle hesaplanacağı hükme bağlanmıştır.
Ancak bu husus, ihraç kaydıyla teslim edilen malların indirimli orana tabi olması halinde farklılık gösterir. Bu uygulama kapsamındaki iadenin, esas itibariyle, yüklenilen vergi ile ilgisi olmamakla birlikte, teslimleri indirimli KDV oranına tabi malların ihraç kayıtlı teslimlerinde, bu işlem nedeniyle yüklenilen KDV’nin hesaplanan KDV’den yüksek olması halinde aradaki farkın iadesi de mümkündür.

2.1.1. Genel Vergi Oranına Tabi Malların İhraç Kaydıyla Teslimlerinde İade Konusu Yapılabilecek KDV
İhraç kaydıyla mal teslim eden mükellefe iade edilecek KDV miktarı, mükellefin ilgili dönem beyannamesine göre ihraç kaydıyla yapılan satışları için tahsil edilmeyen tutardan, ödenmesi gereken KDV düşüldükten sonra kalan müspet fark olacaktır.
Genel vergi oranına tabi malların ihraç kaydıyla teslimlerinde iade edilecek KDV, teslim bedeli ile genel vergi oranının çarpılması sonunda bulunacak tutardan fazla olamaz.
İhraç kaydıyla teslim bedeli üzerinden hesaplanan ve alıcıdan tahsil edilmediği halde beyan edilen KDV’nin;
 -Tamamı tecil edilmişse telafi, sadece tecil ve daha sonra da terkin yoluyla sağlanır. İade yapılmaz.
-Bir kısmı tecil edilmişse telafi, tecil edilen kısmın terkini ve tecil edilemeyen kısmın iadesi yoluyla sağlanır. Bu durumda tecil edilemeyen kısım ihracat gerçekleştiğinde iade edilir.
- Hiç tecil yapılamamışsa telafi, sadece iade yoluyla sağlanır. Bu durumda ihraç kaydıyla teslim bedeli üzerinden hesaplanan KDV’nin tamamı, ihracatın gerçekleştiği dönemde iade edilir.

2.1.2. İndirimli Orana Tabi Malların İhraç Kaydıyla Teslimlerinde İade Konusu Yapılabilecek KDV
İhracatçılara mal teslim edenlere iade edilmesi gereken KDV, esas itibarıyla, ihraç kaydıyla teslim bedeline göre hesaplanan miktardan fazla olamaz.
Ancak; nakliye, makine-teçhizat, ambalaj, enerji gibi girdilerde genel vergi oranının uygulanması nedeniyle, indirimli orana tabi malların ihraç kaydıyla teslimi dolayısıyla yüklenilen KDV, bazı hallerde teslim bedeli üzerinden hesaplanan KDV’den fazla olabilir.
Bu durumda, indirimli orana tabi malların ihraç kaydıyla teslimlerinde iade edilecek vergi;
-11/1-c maddesine göre teslim bedeli üzerinden hesaplanan KDV tutarı,
-29/2’nci maddesine göre indirimli orana tabi teslim nedeniyle yüklenilen ve indirim yoluyla telafi edilemeyen KDV tutarı,
Olarak iki ayrı başlıkta ele alınmalıdır.

2.2. İhraç Kayıtlı Teslim Yapan Mükellef Aleyhine Matrahta Meydana Gelen Değişiklik Halinde İade Tutarında Değişiklik
3065 sayılı Kanunun (11/1-c) maddesinin 5 inci paragrafında, ihraç kaydıyla teslimlerde iade edilecek KDV’nin, imalatçının satış bedeline göre hesaplanan vergiden, imalatçı aleyhine matrahta meydana gelen değişikliğe ilişkin verginin düşülmesinden sonra kalan tutardan fazla olamayacağı hükme bağlanmıştır.
Bu hükme göre, ihraç kaydıyla teslim bedelinin kısmen ya da tamamen sonradan ödenmesi ve ödeme sırasında döviz kurunda düşme olması halinde, prensip olarak, iade edilecek azami KDV tutarının yeni döviz kuru üzerinden yeniden hesaplanması, fazla alınmış bir iade varsa mükelleften talep edilmesi ancak, bu tutarın indirim konusu yaptırılması gerekir.
Ancak, imalatçıların aleyhlerine ortaya çıkan kur farkları için ihracatçılar tarafından düzenlenecek faturaya istinaden ihracatçıya KDV ödemeleri, bu tutarın ihracatçı tarafından beyan edilmesi, imalatçı tarafından da faturada gösterilen KDV'nin indirim konusu yapılması gerekir. Bu durumda, imalatçının fazladan almış olduğu iade tutarı ihracatçı aracılığıyla Hazineye intikal etmekte ve imalatçı tarafından indirim konusu yapılmış olur. Bu nedenle, kurdaki düşüşten kaynaklanan matrah değişikliğine bağlı olarak imalatçının iade tutarında bir değişiklik yapılmaz.

3. TÜRKİYE'DE İKAMET ETMEYEN YOLCULARA TANINAN İSTİSNADA İADE EDİLECEK KDV
3065 sayılı Kanunun (11/1-b) maddesine göre, Türkiye'de ikamet etmeyen yolculara tanınan istisna uygulaması, malın teslimi sırasında KDV’nin tahsil edilip gerekli şartların yerine getirilmesinden sonra alıcıya geri verilmesi şeklinde yürütülmektedir.
Satıcılar tarafından, bu işlemlerle ilgili olarak tahsil edilen KDV teslimin yapıldığı dönemde beyan edilir, verginin alıcıya intikal ettirildiği dönemde ise daha önce beyan edilen bu tutar, KDV beyannamesinde indirim konusu yapılır.
Bu işlemler nedeniyle iade talep edecek olan mükellefler beyannamenin ilgili bölümünü doldurmalıdır. İade hakkı, KDV’nin satıcı tarafından alıcıya intikal ettirildiği dönemde doğar. Mükelleflerce iade talebi de en erken bu dönemde yapılmalıdır.
Beyannamenin ilgili bölümüne, istisna kapsamına giren işlemler nedeniyle yüklenilen vergiler değil, alıcıya intikal ettirilen (iade edilen) vergi tutarı yazılır. İade edilecek tutar, KDV’nin alıcıya intikal ettirildiği dönemde indirim konusu yapılan tutara göre hesaplanır.
Söz konusu teslimlerde alıcıya geri verilen KDV tutarı, indirim ve iade hesaplarına dahil edilir, bu teslimlerin bünyesine giren KDV ise indirim hesaplarında yer almakla birlikte iade hesabına dahil edilmez.

4. TÜRKİYE'DE İKAMET ETMEYENLERE DÖVİZ KARŞILIĞI (BAVUL TİCARETİ KAPSAMINDA) YAPILAN SATIŞLARDA İADE EDİLECEK KDV
Bu Tebliğin (II/A/1.2) bölümü kapsamında yapılan satışların bünyesine giren vergi iade konusu yapılabilir.
Türkiye'de ikamet etmeyenlere özel fatura düzenlenerek vergi tahsil edilmeden yapılan satışlardan beyanname verme süresi içinde döviz alım belgesi temin edilemeyen ve gümrükte onaylanmış özel faturası intikal etmeyenlerde ise iade konusu yapılacak tutarın hesabı hakkında aşağıdaki şekilde işlem yapılır.
Bu satışlara ait bedeller, satışın yapıldığı dönem beyannamesinde matraha dahil edilmek suretiyle üzerlerinden vergi hesaplanarak beyan edilir. Bu satışlara ait özel faturanın, öngörülen süreler ve esaslar çerçevesinde gümrükte onaylatılıp, satıcıya intikal ettirildiği dönemde, beyan edilen söz konusu KDV tutarının onaylı özel faturalarda gösterilen her mal için ait oldukları oranlara göre hesaplanacak KDV kısmı, KDV beyannamesinin “İndirimler” kulakçığının “İndirimler” tablosunun 105 kod numaralı “İstisna Şartları Bu Dönemde Oluşan Türkiye’de İkamet Etmeyen. Döviz Karşılığı Yapıl. Tes. Bedelleri Üzerin. Hesap. KDV” indirim satırına dahil edilmek suretiyle indirim konusu yapılır.
Söz konusu satışlara ilişkin döviz alım belgesinin de temin edilmesi halinde, bu satışların bünyesine giren KDV, beyannamenin “İstisnalar-Diğer İade Hakkı Doğuran İşlemler” kulakçığının “Diğer İade Hakkı Doğuran İşlemler” tablosunda 403 kod numaralı satır aracılığıyla beyan edilmek suretiyle iade konusu yapılabilir.
Gümrükte onaylanan özel fatura ve/veya döviz alım belgesinin satışın yapıldığı döneme ait beyannamenin verilme süresinden sonra temin edilmesi halinde, satışın yapıldığı dönem ve sonraki dönemler (söz konusu belgelerin temin edildiği döneme kadar) KDV beyannamesindeki “Ödenmesi Gereken KDV” tutarının bu işlemlere ilişkin olarak beyannamenin “Matrah” kulakçığının “Diğer İşlemler” tablosunda 502 kod numaralı “Türkiye’de İkamet Etmeyenlere Döviz Karşılığı Yap. Tes.” satırı aracılığıyla yapılan beyandan kaynaklanan kısmı da işlemin bünyesine giren vergi ile birlikte yukarıda belirtilen 403 kod numaralı satır aracılığıyla beyan edilmek suretiyle iade konusu yapılabilir.
Bu kapsamdaki satışlarda iade hakkı, döviz alım belgesinin önceden temin edilmiş olması halinde, gümrükte onaylanmış özel faturanın satıcıya intikal ettiği dönemde doğmaktadır. Döviz alım belgesinin, onaylı özel faturanın intikalinden sonra temin edilmesi halinde ise iade talep hakkı bu tarihi içine alan dönemde doğar. Bu dönemde beyannamenin ilgili iade satırına bu kapsamdaki satışların toplam bedeli ve bu işleme ilişkin yukarıda belirtilen şekilde hesaplanacak tutar yazılır.

5. İADENİN İŞLEME MUHATAP ALICIYA YAPILDIĞI DURUMLARDA (ÖNCE ÖDE SONRA AL YÖNTEMİ) İADE TUTARI
İstisnanın, verginin önce uygulanıp sonra iade edilmesi şeklinde yürütüldüğü hallerde, istisna kapsamında değerlendirilen mal ve hizmet alımlarında genel hükümler çerçevesinde KDV uygulanır.
Mükellefiyeti bulunanlar tarafından bu şekilde yüklenilen vergiler ilgili dönemde indirim konusu yapılır. Mükellefler, istisna kapsamındaki alışlara ilişkin olarak ödenen/borçlanılan ve indirim konusu yapılan vergilerden indirim yoluyla telafi edilemeyen kısmı, Tebliğin (III/B) bölümünde yapılan düzenlemeler çerçevesinde iade konusu yapabilir.
Bu kapsamda iadesi talep edilecek KDV tutarları, KDV beyannamesinin “İstisnalar-Diğer İade Hakkı Doğuran İşlemler” kulakçığının “Diğer İade Hakkı Doğuran İşlemler” tablosunun “450-Diğerleri” satırında beyan edilir. Tablonun ilgili iade satırına bu kapsamdaki satışların toplam bedeli ve bu işleme ilişkin yukarıda belirtilen şekilde hesaplanacak tutar yazılır.

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Vade ve Kur Farkı Faturalarında KDV

Bilindiği üzere, VUK’ nun   215’inci maddesi hükmü gereği, bu kanuna göre tutulacak defter ve kayıtların Türkçe tutulması zorunludur. Ancak, Türkçe kayıtlar bulunmak kaydıyla defterlerde başka dilden kayıt da yapılabilir. Bu kayıtlar vergi matrahını değiştirmeyecek şekilde tasdik ettirilecek diğer defterlere de yapılabilir.
Kayıt ve belgelerde Türk para birimi kullanılır. Belgeler, Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla, yabancı para birimine göre de düzenlenebilir. Şu kadar ki yurt dışındaki müşteriler adına düzenlenen belgelerde Türk parası karşılığı gösterilme şartı aranmaz.
Anılan kanun hükmüne göre, yerli firmalar mal veya hizmet satışları nedeniyle ülke içi alıcılara Türk parası karşılığı gösterilmek şartıyla döviz cinsinden fatura düzenleyebilecek ve yine Türkçe kayıtlar bulunmak şartıyla başka dilden de kayıt yapabileceklerdir. Eğer dövizli fatura yurtdışındaki bir alıcıya düzenlenmiş ise faturada Türk parası karşılığı gösterilme zorunluluğu bulunmamaktadır.
Faturanın döviz cinsinden düzenlenmesi halinde faturadaki döviz tutarı TCMB döviz alış kurundan Türk Lirasına çevrilerek yurtiçi satıcı ve yurtiçi alıcı tarafından defterlerine kaydedilecektir. 
 Yurtiçi satıcılar tarafından yurtiçi alıcılara döviz cinsinden düzenlenmiş fatura tutarlarının tahsil gününde, ödeme tarihi ile fatura düzenleme tarihi arasında kur farkının oluşması durumunda, satıcı veya alıcıdan hangisinin lehine kur farkı oluşmuşsa o mükellefin diğerine bu farktan kaynaklanan tutarı fatura etmesi gerekmektedir.
Bu konuda 105 no.lu KDV Genel Tebliği’nde aşağıdaki açıklamalar yapılmıştır:
1. Vade Farkları
KDV Kanunu’nun 24/c maddesine göre, vade farkı, fiyat farkı, faiz, prim gibi çeşitli gelirler ile servis ve benzer adlar altında sağlanan her türlü menfaat, hizmet ve değerler KDV matrahına dahildir.
Buna göre, teslim ve hizmet işlemlerine ait faturada ayrıca gösterilen vade farkları matraha dahil edilecek ve işlemin tabi olduğu KDV oranı üzerinden vergilendirilecektir.
Öte yandan, vadeli işlemlerde bedelin zamanında ödenmemesi nedeniyle ortaya çıkan yeni vade farkları da vadeli satışa konu teslim ve hizmete ilişkin matrahın bir unsuru olduğundan, bu vade farklarının ayrıca fatura edilmesi ve vadeli satışa konu teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlemlerin tabi olduğu oran üzerinden KDV hesaplanarak, vade farkı faturasının düzenlendiği döneme ilişkin beyannamede beyan edilmesi gerekmektedir.
2. Kur Farkları
Bedelin döviz cinsinden veya dövize endekslenerek ifade edildiği işlemlerde, bedelin kısmen veya tamamen vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu tarihten sonra ödenmesi halinde, satıcı lehine ortaya çıkan kur farkı esas itibariyle vade farkı mahiyetinde olduğundan, matrahın bir unsuru olarak vergilendirilmesi gerekmektedir.
Buna göre, teslim veya hizmetin yapıldığı tarih ile bedelin tahsil edildiği tarih arasında ortaya çıkan lehte kur farkı için satıcı tarafından fatura düzenlenmek ve faturada gösterilen kur farkına, teslim veya hizmetin yapıldığı tarihte bu işlemler için geçerli olan oran uygulanmak suretiyle KDV hesaplanacaktır.
Bedelin tahsil edildiği tarihte alıcı lehine kur farkı oluşması halinde, kur farkı tutarı üzerinden alıcı tarafından satıcıya bir fatura düzenlenerek, teslim ve hizmetin yapıldığı tarihteki oran üzerinden KDV hesaplanması gerekmektedir.
Aynı konuda İstanbul Defterdarlığı’nın 09.08.2001 tarih ve KDV. MUK.B.07.4.DEF.0.34.16.812 sayılı özelgesinde, lehine kur farkı oluşan firmanın karşı tarafa kur farkı üzerinden iç yüzde ile KDV hesaplayarak, toplamda kur farkı kadar fatura düzenlemesi gerektiği belirtilmiştir.
Yurtiçi veya yurtdışı müşterilerine dövizli fatura düzenlenmesinden kaynaklanan alacaklar için, geçici vergi dönemlerinde ve hesap dönemi sonunda kur değerlemesinin yapılması gerekir. Geçici vergi dönemlerinde ve hesap dönemi sonunda yapılan kur değerlemesi sonucunda ortaya çıkan kur farkları için fatura düzenlenmesi ve KDV hesaplanması gerekmez. Ancak ödeme günü itibariyle, mal veya hizmet teslim günü ile ödeme günü arasında oluşan kur farkı için yurtiçi satıcılar tarafından yurtiçi alıcılara(farkın aleyhte olması durumunda yurtiçi alıcılar tarafından yurtiçi satıcılara) fatura düzenlenerek, iç yüzde oranıyla hesaplanacak KDV’nin de gösterilmesi gerekecektir. Yurtiçi firmaların gerek yurtdışına mal ve hizmet satmaları, gerekse yurtdışından mal ve hizmet almaları durumunda ödeme aşamasında ortaya çıkacak kur farkları için fatura düzenlemeleri söz konusu olmayıp, lehe doğacak kur farkı tutarları gelir, aleyhe doğacak kur farkı tutarları gider yazılacaktır.
Döviz cinsinden düzenlenmiş olan faturada Türk Lirası karşılığının gösterilmemiş olması faturanın hiç düzenlenmediği anlamına gelmediğinden, bu nedenle özel usulsüzlük cezası değil, birinci derece usulsüzlük cezası kesilmesi gerekmektedir. Zira VUK’ nun 215. maddesi kayıt nizamına ilişkin hükümler içermekte olup, bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi 352/1-6 madde uyarınca birinci derece usulsüzlük cezasını gerektirmektedir. Bu madde hükmü gereği her incelemede, inceleme tarihine kadar aynı takvim yılı için tespit edilen usulsüzlükler tek fiil sayıldığından, her bir tespit başına bir defa birinci derece usulsüzlük cezası kesilecektir.


9 Mayıs 2015 Cumartesi

5746 Sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi ve Vergisel Teşvikler

5746 sayılı Kanun’un amacı; Ar-Ge ve yenilik yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için teknolojik bilgi üretilmesini, üründe ve üretim süreçlerinde yenilik yapılmasını, ürün kalitesi ve standardının yükseltilmesini, verimliliğin artırılmasını, üretim maliyetlerinin düşürülmesini, teknolojik bilginin ticarileştirilmesini, rekabet öncesi işbirliklerinin geliştirilmesini, teknoloji yoğun üretim, girişimcilik ve bu alanlara yönelik yatırımlar ile Ar-Ge'ye ve yeniliğe yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımlarının ülkeye girişinin hızlandırılmasını, Ar-Ge personeli ve   nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmektir.

Bu kanun kapsamındaki teşvik unsurları şunlardır:

1. Ar-Ge İndirimi
Teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan veya teknoloji geliştirme projesi anlaşmaları kapsamında uluslararası kurumlardan ya da kamu kurum ve kuruluşlarından Ar-Ge projelerini desteklemek amacıyla fon veya kredi kullanan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen Ar-Ge ve yenilik projelerinde, rekabet öncesi işbirliği projelerinde ve teknogirişim sermaye desteklerinden yararlananlarca gerçekleştirilen Ar-Ge ve yenilik harcamalarının tamamı ile 500 ve üzerinde tam zaman eşdeğer Ar-Ge personeli istihdam eden Ar-Ge merkezlerinde ayrıca o yıl yapılan Ar-Ge ve yenilik harcamasının bir önceki yıla göre artışının yarısı, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 10 uncu maddesine göre kurum kazancının ve Gelir Vergisi Kanunu’nun 89 uncu maddesi uyarınca ticari kazancın tespitinde indirim konusu yapılır. Ayrıca bu harcamalar, Vergi Usul Kanununa göre aktifleştirilmek suretiyle amortisman yoluyla itfa edilir, bir iktisadi kıymet oluşmaması halinde ise doğrudan gider yazılır. Kazancın yetersiz olması nedeniyle ilgili hesap döneminde indirim konusu yapılamayan tutar, sonraki hesap dönemlerine devredilir. Devredilen tutarlar, takip eden yıllarda Vergi Usul Kanununa göre her yıl belirlenen yeniden değerleme oranında artırılarak dikkate alınır. (5746 s. Kanun md. 3/1)

2. Gelir Vergisi Stopajı Teşviki
Kamu personeli hariç olmak üzere teknoloji merkezi işletmelerinde, Ar-Ge merkezlerinde, kamu kurum ve kuruluşları ile kanunla kurulan veya teknoloji geliştirme projesi anlaşmaları kapsamında uluslararası kurumlardan ya da kamu kurum ve kuruluşlarından Ar-Ge projelerini desteklemek amacıyla fon veya kredi kullanan vakıflar tarafından veya uluslararası fonlarca desteklenen ya da TÜBİTAK tarafından yürütülen Ar-Ge ve yenilik projelerinde, teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde ve rekabet öncesi işbirliği projelerinde çalışan Ar-Ge ve destek personelinin; bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretlerinin doktoralı olanlar için yüzde doksanı, diğerleri için yüzde sekseni gelir vergisinden müstesnadır.
Diğer taraftan, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkındaki Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasına ilişkin olarak 5838 sayılı Kanunun 8 inci maddesi ile 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununa eklenen Geçici 75 inci madde hükmü ile 31/12/2013 tarihine kadar, 28/2/2008 tarihli ve 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanunun 3 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen Ar-Ge ve destek personelinin, bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri üzerinden asgari geçim indirimi uygulandıktan sonra hesaplanan gelir vergisinin; doktoralı olanlar için yüzde 90'ı, diğerleri için yüzde 80'i verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden indirilmek suretiyle terkin edilmektedir. (193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu Geçici 75. madde)

3. Sigorta Primi Desteği
Kamu personeli hariç olmak üzere yukarıda çerçevesi çizilen Ar-Ge ve yenilik projeleri ile rekabet öncesi işbirliği projelerinde ve teknogirişim sermaye desteklerinden yararlanan işletmelerde çalışan Ar-Ge ve destek personeli ile 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun geçici 2 nci maddesi uyarınca ücreti gelir vergisinden istisna olan personelin; bu çalışmaları karşılığında elde ettikleri ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesinin yarısı, her bir çalışan için beş yıl süreyle Maliye Bakanlığı bütçesine konulacak ödenekten karşılanır. (5746 s. Kanun md. 3/3)

4. Damga Vergisi İstisnası
Bu Kanun kapsamındaki her türlü Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri ile ilgili olarak düzenlenen kağıtlardan damga vergisi alınmaz. (5746 s. Kanun md. 3/4)

5. Teknogirişim Sermayesi Desteği
Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından, üniversitelerin herhangi bir lisans programından bir yıl içinde mezun olabilecek durumdaki öğrenci, yüksek lisans veya doktora öğrencisi ya da lisans, yüksek lisans veya doktora derecelerinden birini ön başvuru tarihinden en çok beş yıl önce almış kişilerin, teknoloji ve yenilik odaklı iş fikirlerini, katma değer ve nitelikli istihdam yaratma potansiyeli yüksek teşebbüslere dönüştürebilmelerini teşvik etmek için bir defaya mahsus olmak üzere teminat alınmaksızın 100.000 Türk Lirasına kadar teknogirişim sermayesi desteği hibe olarak verilir. (5746 s. Kanun md. 3/5)


8 Mayıs 2015 Cuma

01.05.2015 AGİ Rakamları

01.05.2015 tarihinden itibaren uygulanacak asgari geçim indirimi tablosu aşağıda ki gibidir.
ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ 2015 HESAPLANMASINA İLİŞKİN TABLO
(2015 yılı içerisinde uygulanacak rakamlar aşağıda hazırlanmıştır.)
ÜCRETLİNİN MEDENİ
DURUMU
AYLIK TUTAR
- BEKAR
90,11 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞAN
90,11 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞAN        1 ÇOCUKLU
103,63 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞAN        2 ÇOCUKLU
117,15 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞAN        3 ÇOCUKLU
135,17 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞAN        4 ÇOCUKLU
144,18 TL


- EVLİ EŞİ ÇALIŞMAYAN
108,14 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞMAYAN 1 ÇOCUKLU
121,65 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞMAYAN 2 ÇOCUKLU
135,17 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞMAYAN 3 ÇOCUKLU
153,19 TL
- EVLİ EŞİ ÇALIŞMAYAN 4 ÇOCUKLU
153,19 TL

Ev Hizmetlerinde Çalışanların Sigortası

Ev hizmetlerinde bakıcı, dadı, hizmetçi, temizlikçi, merdivenci, cam silmeye gelen, bahçıvan gibi çeşitli adlar altında çalışan kişilerin SGK’ya sigortalı olarak bildirilmesi zorunlu.
Evinizde çalıştırdığınız kişileri nasıl sigortalı yapacağınızı aşama aşama ve tüm işlemleri ayrıntılı olarak aşağıda detaylı olarak belirtilmiştir.
İlk Aşama: E-Bildirge Şifresi Alacaksınız
Evinizde birini çalıştıracaksanız bunun için bir muhasebeciden yardım alabilirsiniz. Vereceğiniz cüzi bir rakam karşılığında muhasebeci iş ve işlemlerinizi takip edecek, sizi cezaya düşürmeden işlemleri yapmanıza aracı olacaktır.
Ancak siz kendiniz takip etmeyi tercih ediyorsanız, evinizde çalıştıracağınız kişiler ile ilgili olarak yapacağınız ilk iş SGK’ya bir “işyeri dosyası” açtırmak. Zira bakıcının çalışacağı yer her ne kadar sizin eviniz olsa da o ev SGK açısından bir işyeri kabul ediliyor.
İşyeri dosyasını açmak için en yakın SGK İl Müdürlüğü veya Sosyal Güvenlik Merkezi’ne gideceksiniz.
Dosya açtırırken size SGK tarafından imza mukabili bir e-bildirge şifresi verilecek.
SGK artık her türlü bildirimlerini internet üzerinden alan bir kurum. Siz de bu şifre ile e-SGK sistemine girecek, bundan sonraki süreçteki her türlü bildirimlerinizi bu şifre ile yapacaksınız.
İkinci Aşama: İşe Giriş Bildirgesi Vereceksiniz
Evde çalıştırılan kişi ile ilgili yapılması gereken ikinci şey ise işe giriş bildirgesi vermek.
Evde çalışacak kişi çalışmaya başlamadan önce, başka bir deyişle en geç fiilen çalışmasından bir gün önce gece yarısına kadar işe giriş bildirgesini vermeniz gerekiyor.
Cezalı duruma düşmemek için ertesi gün çalışacak biri için o gece yarısı 23:59’a işe giriş bildirgesini e-bildirge sistemi üzerinden vermiş olmalısınız.
SGK’ya yaptığınız bildirimlerde size barkodlu tarih ve saati gösteren resmi bir belge çıktısı verilir.
Benzer bir şekilde işinden ayrılan bir sigortalıyı da işten ayrıldığı tarihten itibaren on gün içerisinde e-bildirge sistemi üzerinden SGK’ya bildirmeniz zorunlu.
Başka bir deyişle hem işe girişte hem de işten ayrılırken yasal süresi içerisinde bildirim yapmak gerekiyor. Yanınızdaki çalışan değişip bir başkası geldiğinde de bu işlemlerin aynen tekrar etmesi gerekiyor.

Üçüncü Aşama: Her Ay Bildirge Vereceksiniz
Üçüncü aşama olarak çalıştırdığınız kişinin sigortalı çalışmalarını her ay SGK’ya bildirmeniz gerekiyor.
Aylık Prim ve Hizmet Belgesi dediğimiz bir belge olan bu belgeyi yine e-bildirge şifresi üzerinden SGK’ya göndereceksiniz.
Aylık prim ve hizmet belgesinin verilmesi gereken son tarih, ait olduğu ayı takip eden ayın 23’ü. Örneğin Mayıs ayına ait hizmet belgesini Haziran’ın 23’ü gece 23:59’a kadar vermeniz gerekiyor.
Eğer çalışan sigortalının hizmetini saat üzerinden bildirecekseniz, ayda kaç saat çalıştığını toplar bu rakamı 7,5’a bölersiniz. Çıkan küsüratlar bire tamamlanır. Ortaya çıkan rakam o aylık bildirgede kişiyi kaç gün sigortalı göstereceğinizi gösterir.
Örneğin ayda toplam 86 saat çalışan biri 12 gün üzerinden sigortalı bildirilir.
Dördüncü Aşama: Primleri Ödemelisiniz
SGK’ya bildirdiğiniz aylık prim ve hizmet belgesine istinaden size her ay prim borcu tahakkuk ettirilecek. Bu tahakkuk tutarını SGK’nın e-bildirge sistemi üzerinden görebileceksiniz.
Oluşacak prim borcunu aylık prim ve hizmet belgesini verdiği ayın son gününe kadar ödemeniz gerekiyor.
SGK’nın primlerinin artık bankaların internet sitelerinden veya doğrudan SGK’nın www.sgk.gov.tr adresi üzerinden ödenebilmesi mümkün. Bu primleri kredi kartı ile de ödeyebiliyorsunuz.
Ait olduğu ayın son günü gece yarısı 23:59’a kadar ödememeniz halinde ise borca gecikme cezası ve gecikme zammı uygulanıyor.
Beşinci Aşama: İş Kazası Olursa Bildirmelisiniz
Sigortalının işyerinde çalıştığı süre içerisinde veya evinizde bir kaza geçirmesi halinde de SGK’ya iş kazası bildiriminde bulunmanız gerekiyor.
Eğer bir kaza geçirmez ise bir sıkıntı yok.
Ancak ev sınırları içerisinde herhangi bir şekilde kaza geçirirse mutlaka ve mutlaka SGK’ya bunu üç gün içerisinde bildirmelisiniz. Aksi takdirde SGK’ya kişiye sağlanabilecek maaş ve yardımlardan sorumlu olursunuz.
Bakıcı evinizde herhangi bir şekilde yaralansa (kaynar su ile yanarak, kayıp düşerek, elektrik çarpması sonucu vb.) hatta kalp krizi geçirse bile iş kazası olarak bildirmelisiniz.
İş kazası bildirimini e-bildirge sistemi üzerinden yapılabileceğiniz gibi internetten kolayca bulabileceğiniz İş Kazası Bildirgesi’ni doldurarak elden SGK’ya vererek yapmanız da mümkün.
Hizmet Sözleşmesi Nasıl Yapılacak?
Çalıştırdığınız kadın ile hizmet sözleşmesini nasıl yapacağınızdan da bahsedelim.
Ev hizmetlerinde çalıştırılanlar İş Kanunu kapsamında olmadıklarından haklarında Türk Borçlar Kanunu’nun hizmet sözleşmesine ilişkin hükümleri uygulanır.
Hizmet sözleşmesi bir şekle tabi değildir. Daha açık bir ifade ile evde çalıştıracağınız bakıcı ile sözlü olarak anlaşmanız da hizmet sözleşmesidir, yazılı yapılmasına gerek yoktur.
Öte yandan yazılı sözleşme düzenlemenizi de tavsiye ederiz, bu hem hukuki durumu netleştirir hem de işlemleri kolaylaştırır.
Hizmet sözleşmelerinin kısmi süreli olarak yapılabilmesi de mümkündür.
Türk Borçlar Kanunu’na göre, yanınızda en az bir yıl çalışmış olan bakıcıya yılda en az iki hafta yıllık izin vermeniz gerekir. Eğer yanınızda çalıştırdığınız kadın 50 yaşından büyük ise bu kez en az üç hafta ücretli yıllık izin vermeniz gerekir.
Çalışana GSS Prim Borcu Çıkar
Eğer ev hizmetinde çalışan kişiyi saatlik çalışması üzerinden bildiriyor iseniz aylık prim ve hizmet belgelerinde mutlaka puantaj belgesini de SGK’ya göndermelisiniz.
Eğer puantaj tutmak istemiyorsanız bu kez “Kısmi Süreli Hizmet Sözleşmesi”ni yazılı yaparak SGK’ya bir kez ibraz etmeniz yeterli, her ay tekrar tekrar vermenize gerek kalmıyor.
Kişiyi hizmet sözleşmesinde kaç gün sigortalı görünüyorsa o kadar gün üzerinden sigortalı bildireceksiniz.
Öte yandan eğer kısmi süreli çalıştırırsanız yanınızda çalışan kadının eksik günlerinin GSS primini 30 güne tamamlaması zorunlu olacak, zira eşi üzerinden sağlık hizmeti alamayacak.
Yanınızda çalıştırdığınız kadının da mağdur olmaması açısından size tavsiyem o kişiyi kısmi süreli değil, tam süreli (yani ayda 30 gün üzerinden) bildirmenizdir. Çıkacak prim borcu aylık azami 300 TL civarında olacaktır.
Bu yolu gitmezseniz, bu kez çalıştırdığınız kadının eksik günlerini isteğe bağlı sigorta yapmasını tavsiye ederiz.
Hizmet Satın Almayı Tercih Edebilirsiniz
Evet, “of ne çok yapılması gereken varmış” dediğiniz duyar gibiyim…
Eğer, “ben tüm bu aşamalarla uğraşmak istemiyorum, takip edemem, etsem de kaçırırım sonra da ceza yerim” diye düşünüyorsanız bu kez yapmanız gereken şey hizmet satın almak.
Temizlikçi, bakıcı, dadı gibi kişileri zaten sigortalı olarak çalıştıran şirketlerden hizmet satın alma yoluna gidebilirsiniz.
Eğer bu şekilde hizmet satın alırsanız şirketin size keseceği fatura karşılığında evinizde hizmet alırsınız, evinize çalışmaya gelenin sigortalı olmasından sorumlu olmazsınız.
Size hizmet veren kişilerin sigortalılığı ve iş hukukundan kaynaklanan hakları sizin hizmet aldığınız şirketin sorumluluğunda olur.
Hem Aylık Prim ve Hizmet Belgesi’ni geciktirip cezalı duruma düşmekten kurtulursunuz, hem de SGK Denetmenleri/Müfettişleri geldiğinde size ceza kesmez.
Tercih sizin: İster çalıştırdığınız kişiyi kendiniz sigortalı yapın isterseniz de bir şirketten hizmet satın alın.
Evinizde çalışanları sigortasız kayıtdışı çalıştırmayın… Yoksa her bir ay başına 5 bin TL’yi geçen çok ağır cezalar ödeyebilirsiniz.

Kontrol Edilen Yabancı Kurum Kazancı

Kurumlar Vergisi Kanununun 7 nci maddesiyle belli şartlar altında yurt dışı iştiraklere yatırım yapan mükelleflere bu iştiraklerinden fiilen kâr payı dağıtılmasa bile vergi uygulamaları açısından kâr payı dağıtılmış olduğu kabul edilmekte ve bu suretle bu iştiraklerin kazançlarının Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulması sağlanmaktadır.
Kontrol edilen yabancı kurum kavramı; tam mükellef gerçek kişi ve kurumların doğrudan veya dolaylı olarak ayrı ayrı ya da birlikte sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sine sahip olmak suretiyle kontrol ettikleri yurt dışı iştirakleri ifade etmektedir.
Maddede sözü edilen “doğrudan veya dolaylı” ve “ayrı ayrı ya da birlikte” ifadeleri ile yurt dışındaki iştirakin ortaklık paylarının grup şirketleri veya gerçek kişiler arasında paylaştırılıp, maddede belirtilen kontrol oranının altında kalınarak kapsam dışına çıkılması engellenmektedir.


Örnek 1: Türkiye’de tam mükellef olan (A) Kurumu, (S) ülkesinde kurulu (B) Kurumunun sermayesine %100 oranında iştirak etmektedir. (T) ülkesinde kurulu (C) Kurumunun ise %50 hissesi (B) Kurumuna aittir. Bu durumda, (A) Kurumu, (C) Kurumuna dolaylı olarak (%100 x %50=) %50 oranında iştirak ettiğinden (C) Kurumu, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilecektir.

Örnek 2: Türkiye’de tam mükellef olan (A) Kurumu, (S) ülkesinde kurulu (B) Kurumunun sermayesine %60 oranında iştirak etmektedir. (T) ülkesinde kurulu (C) Kurumunun ise %50 hissesi (B) Kurumuna aittir. (C) Kurumunun %20 hissesi ise yine Türkiye’de tam mükellef olan gerçek kişi (D)’ye aittir. Bu durumda, (A) Kurumu, (C) Kurumuna dolaylı olarak (%60 x %50) %30 oranında iştirak etmektedir. Diğer taraftan, gerçek kişi (D)’nin de (C) Kurumuna doğrudan %20 oranında iştirak ettiği dikkate alındığında, (A) Kurumu ve gerçek kişi (D)’nin, (C) Kurumuna toplam iştirak oranı %50 olduğundan (C) Kurumu, diğer şartların da gerçekleşmesi halinde kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilecektir.  

Diğer taraftan, Türkiye’de tam mükellef olan (A) kurumu ile gerçek kişi (D)’nin ilişkili olup olmamasının kontrol edilen yabancı kurum uygulamasında herhangi bir önemi bulunmamaktadır.
Kontrol edilen yabancı kurum tespiti yapılırken dolaylı iştirak ilişkisinin birkaç kademeli olması halinde, en sondaki dolaylı iştirake kadar ortaklık ilişkileri dikkate alınacaktır.

1. Kontrol edilen yabancı kurum
Yurt dışındaki bir kurumun kontrol edilen yabancı kurum sayılabilmesi için bu kurumun sermayesinin, kâr payının veya oy kullanma hakkının en az %50’sinin doğrudan veya dolaylı olarak, ayrı ayrı ya da birlikte tam mükellef gerçek kişi ve kurumlara ait olması gerekmektedir.
Yurt dışı iştirakin kontrol edilen yabancı kurum olup olmadığının tespitinde, kontrol oranı olarak ilgili hesap dönemi içinde herhangi bir tarihte sahip olunan en yüksek oran dikkate alınacaktır.
Yurt dışı iştirake ilişkin iştirak payının (sermaye, kâr payı veya oy kullanma hakkının) tamamının, yurt dışı iştirakin hesap döneminin kapanmasından önce herhangi bir tarihte muvazaa olmaksızın elden çıkartılmış olması halinde, ilgili yurt dışı iştirak hakkında bu madde hükümleri uygulanmayacaktır.

2. Yurt dışı iştirakin kurum kazancının Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulabilmesine ilişkin şartlar
Anılan kontrol oranının sağlandığı yurt dışı iştiraklerin, Kurumlar Vergisi Kanunu uygulamasında “kontrol edilen yabancı kurum” olarak kabul edilmesi ve dolayısıyla kontrol edilen yurt dışı iştiraklerin kurum kazançlarının, dağıtılsın veya dağıtılmasın Türkiye’de kurumlar vergisine tabi tutulabilmesi için aşağıdaki şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. 

2.1. Yurt dışı iştirakin ilgili yıldaki toplam gayri safi hasılatının %25 veya fazlasının pasif nitelikli gelirlerden oluşması
Yurt dışı iştirakin ilgili yıldaki toplam gayri safi hasılatının %25 veya fazlasının pasif nitelikli gelirlerden oluşması gerekmektedir.
Pasif nitelikli gelirler; yurt dışı iştirakin faaliyeti ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle yürütülen ticari, zirai veya serbest meslek faaliyetlerinden elde edilen gelirler dışındaki faiz, kâr payı, kira, lisans ücreti, menkul kıymet satış geliri gibi gelirlerden oluşmaktadır. Yurt dışı iştirakin faaliyeti ile orantılı olmayan sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle elde edilen ticari, zirai veya serbest meslek faaliyetlerinden elde edilen gelirler de pasif nitelikli gelir sayılacaktır.
Örneğin; yurt dışı iştirakin toplam 100 birim olan gayrisafi hasılatının bileşimi aşağıdaki gibi olsun;
 - Faaliyeti ile orantılı sermaye, organizasyon ve eleman istihdamı suretiyle elde edilen ticari kazanç..............................................
30 birim
- Kâr payı ..............................................................................
10 birim
- Faiz .....................................................................................
50 birim
- Menkul kıymet alım satım kazancı .........................................  
10 birim
 Bu durumda pasif nitelikli gelirlerin (Kâr payı + faiz + menkul kıymet alım satım kazancı) toplam gayrisafi hasılata oranı (70/100=) %70 olduğundan kontrol edilen yabancı kurum için belirtilen şart sağlanmış olacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun pasif nitelikli gayrisafi hasılatının niteliğinin belirlenmesinde, söz konusu şirketin iştiraklerinden elde edeceği kâr paylarının pasif nitelikli gelir vasfı değişmeyeceğinden, kontrol edilen yabancı kurumun iştiraklerinin aktif ticari faaliyetle uğraşmasının herhangi bir önemi bulunmamaktadır.

2.2. Yurt dışı iştirakin taşıması gereken vergi yükü
Yurt dışında kurulu iştirakin kurum kazancının %10’dan az oranda gelir ve kurumlar vergisi benzeri toplam vergi yükü taşıması gerekmektedir. 
Vergi yükü, Kurumlar Vergisi Kanununun 5 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendindeki tanıma göre tespit edilecektir. Dolayısıyla, vergi yükü ile ilgili olarak Tebliğin (5.2.1.5) bölümünde yapılan açıklamalar dikkate alınacaktır.

2.3. Yurt dışı iştirakin asgari gayrisafi hasılat tutarı
Yurt dışındaki iştirakin Kurumlar Vergisi Kanununun uygulamasında “kontrol edilen yabancı kurum” olarak değerlendirilebilmesi için ilgili yıldaki gayrisafi hasılat tutarının 100.000.- YTL karşılığı yabancı paranın üzerinde olması gerekmektedir. İlgili yıldaki toplam gayrisafi hasılatı bu tutarın altında kalan iştirakler, diğer tüm koşullar bulunsa dahi kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilmeyecektir.
Yurt dışındaki iştirakin hasılatının YTL karşılığının tespitinde, ilgili iştirakin hesap döneminin son gününde geçerli olan T.C. Merkez Bankasınca açıklanan döviz alış kuru esas alınacaktır.

3. Tam mükellef kurumların kurumlar vergisi matrahına dahil edilecek kontrol edilen yabancı kurum kazancı
Madde kapsamına giren kontrol edilen yabancı kurumların Türkiye’de vergiye tabi tutulacak kazancı, zarar mahsubu dahil giderler düşüldükten istisnalar düşülmeden önceki, vergi öncesi kurum kazançları olacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun geçmiş yıl zararları nedeniyle dağıtılabilir kârının olmaması durumunda Türkiye’de vergilendirilecek bir kazançtan söz edilemeyecektir.
Yurt dışı iştirakten elde edilmiş sayılan kazancın hesaplanmasında, yurt dışı iştirakin ilgili hesap döneminin kapandığı tarihte sahip olunan iştirak oranı (sermaye, kâr payı veya oy kullanma hakkı oranı) dikkate alınacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurumun kârının sermayeye eklenmesi durumunda da söz konusu kazanç anılan madde hükümleri çerçevesinde vergilendirilecektir.
Tam mükellef kurumlar ile birlikte tam mükellef gerçek kişilerin de kontrol edilen yabancı kuruma ortak olmaları halinde, gerçek kişilerin elinde bulunan hisse senetleri ve iştirak hisseleri yurt dışında kurulu şirketin kontrol edilen yabancı kurum olup olmadığının tespitinde dikkate alınacaktır. Bununla birlikte; söz konusu gerçek kişilerin kontrol edilen yabancı kurum üzerinden elde edecekleri kazançlar, bu madde kapsamında değerlendirilmeyecek, sadece tam mükellef kurum tarafından elde edilen kazançlar bu madde kapsamında kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.
Kontrol edilen yabancı kurum şartlarının gerçekleşmesi halinde yurt dışında kurulu iştirakin elde etmiş olduğu kâr, söz konusu iştirakin hesap döneminin kapandığı ayı içeren hesap dönemi itibarıyla tam mükellef kurumların kurumlar vergisi matrahlarına (ve geçici vergi dönemleri itibarıyla da geçici vergi matrahlarına) hisseleri oranında dahil edilecektir. Kontrol edilen yabancı kurumun bulunduğu ülkede oniki ayı aşan bir hesap döneminin bulunması halinde, kazancın elde edilme tarihinin belirlenmesinde yurt dışındaki şirketin hesap dönemi takvim yılı olarak dikkate alınacaktır.
Öte yandan, kontrol edilen yabancı kurumun zararlarının söz konusu kuruma iştirak eden tam mükellef kurumların kazançlarının tespitinde dikkate alınabilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Örnek 1:
Yurt dışındaki (CFC) Şirketinin 20/5/2007 tarihi itibarıyla ortaklık yapısı aşağıdaki gibidir:
                     Ortak                                              Ortaklık payı
Tam mükellef gerçek kişi (A) ................................. %40
Tam mükellef kurum (B) ......................................... %25
Dar mükellef gerçek kişi (C) ................................... %35
Anılan şirket, bulunduğu ülkede 1 Temmuz - 30 Haziran hesap dönemini kullanmaktadır. Şirketin hesap dönemi sonu itibarıyla kurum kazancı 200.000 ABD Doları olup bu kazanç üzerinden bulunduğu ülkede ödemiş olduğu kurumlar vergisi ise 10.000 ABD Dolarıdır. Şirketin gayrisafi hasılatının tamamı pasif nitelikli gelirlerden oluşmaktadır.
30 Haziran 2007 tarihi itibarıyla tam mükellef kurum (B)’nin aktifinde söz konusu (CFC) Şirketi hisselerinin %5’i bulunmaktadır.
Buna göre, tam mükellef gerçek kişi (A)’nın elinde bulunan %40’lık ortaklık payı ile tam mükellef kurum (B)’nin %25’lik ortaklık payı, (CFC) Şirketinin kontrol edilen yabancı kurum olup olmadığı hususunda birlikte değerlendirilecek olup tam mükellef gerçek kişi (A) ile tam mükellef kurum (B)’nin (CFC) Şirketine toplam iştirak oranı 20/5/2007 itibarıyla %65 olduğundan (CFC) Şirketinin 1/7/2006-30/6/2007 hesap dönemi için kontrol edilen yabancı kurum olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
(CFC) Şirketinin tabi olduğu hesap döneminin kapandığı 30/6/2007 tarihi itibarıyla tam mükellef kurum (B)’nin aktifinde, anılan şirketin %5 hissesi bulunduğundan, bu tarih itibarıyla şirketin kazancının %5’i dağıtılsın veya dağıtılmasın tam mükellef kurum (B) tarafından elde edilmiş sayılacaktır.
Bu oran dahilinde hesaplanan (200.000 x %5 =) 10.000 ABD Doları, tam mükellef kurum (B) tarafından 30/6/2007 tarihi itibarıyla elde edilmiş kâr payı sayılacak ve ikinci geçici vergilendirme döneminin vergi matrahına dahil edilecektir. Söz konusu kazanca isabet eden [yurt dışı iştirakin faaliyette bulunduğu ülkede ödenmiş olan (10.000 x %5 =) 500 ABD Doları] vergi, Kurumlar Vergisi Kanununun 33 üncü maddesinde yer alan hükümler çerçevesinde Türkiye’de hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Tam mükellef kurumların dolaylı iştirak ettiği kontrol edilen yabancı kurum kazançları da doğrudan iştirak ettiği yabancı kurum kazançları gibi tespit edilecek olup, örneğe göre, (A) A.Ş.’nin iştirak ettiği her iki şirket de diğer şartların gerçekleşmesi durumunda kontrol edilen yabancı kurum sayılacak ve her iki şirketin kazancı da Türkiye’de vergiye tabi tutulacaktır. Her iki şirketin kazancının da Türkiye’de vergiye tabi tutulmasından sonra, şirketler arasında kâr dağıtımı olması durumunda (Örneğin CFC 2’nin CFC 1’e kâr dağıtması durumunda); daha önce vergilenen CFC 2 kârının CFC 1 kârı olarak tekrar Türkiye’de vergiye tabi tutulması söz konusu olmayacaktır.

4. İştirakin yurt dışında ödediği vergilerin mahsubu
Kurumlar Vergisi Kanununun 33 üncü maddesine göre, yurt dışındaki iştirakin bulunduğu ülkede ödemiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergiler kontrol edilen yabancı kurumun Türkiye’de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilebilecektir.
Ancak, kontrol edilen yabancı kurumun bulunduğu ülke dışındaki ülkelerde ödemiş olduğu gelir ve kurumlar vergisi benzeri vergilerin, söz konusu kurumun Türkiye’de vergilendirilecek kazancı üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Örneğin; (A) ülkesinde kurulu (CFC) Şirketinin kazancı Türkiye’de kontrol edilen yabancı kurum kazancı olarak vergilendirilmekte ve anılan şirketin kâr payı gelirleri dışında herhangi bir geliri bulunmamaktadır. Söz konusu (CFC) Şirketinin iştiraki durumundaki Malta’da bulunan (Y) Şirketinden elde etmiş olduğu 100.000 ABD Doları kâr payı üzerinden %10 oranında vergi kesintisi yapılmış ve 90.000 ABD Doları (CFC) Şirketine aktarılmıştır. (CFC) Şirketi bu kazanç üzerinden (A) ülkesinde %5 oranında kurumlar vergisi ödemiş bulunmaktadır.
Buna göre, (CFC) Şirketinin Türkiye’de kurum kazancına dahil edilerek vergilendirilecek kazancının 90.000 ABD Doları, bu kazanç üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinden mahsup edilecek yurt dışında ödenen verginin ise 4.500 ABD Doları olarak dikkate alınması gerekmektedir.

5. İştirakin kâr paylarını dağıtması durumunda vergileme
Yurt dışı iştirakin kontrol edilen yabancı kurum kazancı kapsamında Türkiye’de vergilendirilmiş kazancının yurt dışındaki kurum tarafından sonradan dağıtılması halinde, elde edilen kâr paylarının daha önce Türkiye’de vergilendirilmiş kısmı ayrıca vergilendirilmeyecektir.
Ancak, daha sonraki yıllarda, kontrol edilen yabancı kurumun Türkiye’de vergiye tabi tutulmuş kazancından daha fazla kâr payı dağıtılması halinde, aşan kısım kurumlar vergisine tabi tutulacaktır.

6. Kontrol edilen yabancı kurum müessesesinin çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları karşısındaki durumu
Yürürlükte bulunan çifte vergilendirmeyi önleme anlaşmaları, Türkiye’nin Kurumlar Vergisi Kanununun 7 inci maddesinde yer alan “Kontrol edilen yabancı kurum kazancı” hükümlerine göre kendi mukimlerini vergileme hakkını sınırlandırmamaktadır. Diğer bir anlatımla, diğer devlet mukimi bir kurum tarafından Türkiye’de mukim bir kuruma kâr payı dağıtılsın ya da dağıtılmasın Kurumlar Vergisi Kanununun “Kontrol edilen yabancı kurum kazancı” hükümleri uygulanacaktır.
Ancak, diğer bir devlette mukim olan kurum tarafından kontrol edilen yabancı kurum kazancı olarak Türkiye’de vergiye tabi tutulmuş olan kazancın, kâr payı olarak Türkiye’de mukim bir kuruma dağıtıldığı durumlarda, Anlaşmalarda yer alan “Temettüler”in vergilendirilmesi ve “Çifte vergilemenin önlenmesi” ile ilgili hükümler normal şekilde uygulanacaktır.
Kaynak ülke tarafından dağıtılan kâr payları üzerinden bir vergileme yapılması ve bu kâr paylarının Türkiye’de kurumlar vergisinden istisna edilmemiş olması durumunda, kâr payının, elde edildiği yıl kurum kazancına eklenerek üzerinden kurumlar vergisinin hesaplanması ve bu kâr payı ile ilgili olarak diğer ülkede ödenen vergilerin anlaşma ve Kurumlar Vergisi Kanununun yurt dışında ödenen vergilerin mahsubuyla ilgili hükümleri çerçevesinde mahsup edilmesi, bu mahsup sonrasında arta kalan bir tutarın mevcut olması halinde, daha önce kontrol edilen yabancı kurum kazancı olarak vergiye tabi tutulmuş bulunan kazanç üzerinden hesaplanıp ödenen kurumlar vergisinin söz konusu kâr payına atfedilen kısmının da kalan tutar üzerinden mahsup edilmesi gerekmektedir. Mahsup edilemeyen kısım, kâr payının Türkiye’ye getirilmiş olması kaydıyla iade edilebilecektir.
İlgili anlaşma hükümlerinin, dağıtılan söz konusu kâr payının Türkiye’de istisna edilmesini öngörmesi halinde ise kâr payının dağıtılıp Türkiye’ye getirildiği dönemde daha önce kontrol edilen yabancı kurum kazancı hükümleri çerçevesinde vergilendirilen kazanç üzerinden hesaplanıp ödenen kurumlar vergisinden, dağıtılan kâr payı tutarına isabet eden kısım iade edilebilecektir.

7. Kontrol edilen yabancı kurum kazancı müessesesinde yürürlük
Kurumlar Vergisi Kanununun kontrol edilen yabancı kurum kazancına ilişkin 7 nci maddesi, 1/1/2006 tarihinden itibaren elde edilen kazançlara uygulanmak ve bu tarihten geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girmiş bulunmaktadır. Dolayısıyla, kontrol edilen yabancı kurumların 1/1/2006 tarihinden itibaren sona eren hesap dönemlerine ilişkin kurum kazançlarının, doğrudan veya dolaylı olarak anılan kurumlara iştirak eden kurumlar vergisi mükelleflerinin kazançlarına hisseleri oranında dahil edilmesi gerekmektedir.
Diğer taraftan, kontrol edilen yabancı kurumun iştirak ettiği kurumların 1/1/2006 tarihinden önceki hesap dönemlerine ilişkin geçmiş yıl kârlarının, bu tarihten sonra kontrol edilen yabancı kuruma dağıtılması halinde, kâr dağıtımının yapıldığı tarih itibarıyla kazanç elde edilmiş olacağından, söz konusu kazançların kontrol edilen yabancı kurum kazancının hesabında dikkate alınması gerekmektedir.